İnsanlık tarihinin her döneminde büyük bir öneme sahip olan tüm mimarilerin ayrı bir tarzı, ruhu ve hikayesi var. Bazı mimariler ise bulunduğu şehirle, hikayesiyle, tarihi dokusuyla ve görsel etkisiyle oldukça öne çıkıyor. Dünyanın dört bir yanındaki dikkat çekici mimariler ve hikayeleri, okurlara ve ziyaretçilere ilham veriyor.
Florida eyaleti sınırları içerisindeki Orlando’da yer alan Wonderworks, baştan aşağı ters görünümüyle, ziyaretçilerini şaşırtmayı başarıyor. Burası bir güzel sanatlar müzesi. Mimar Michael Ussery’nin tasarladığı ve inşa ettiği müze, mimari yaratıcılığın en güzel örneklerinden biri.
3.200 metrekarelik bir alanda bulunan mimari; içerisinde matematik, uzay ve fizik prensiplerini her yaştan insana hitap ederek anlatan öğretici bir müze niteliğinde. Tüm yıl boyunca açık olan müzede laser tag alanı, 15 metrelik yüksekliğe ulaşan ve dünyanın en büyük parkurlarından olan çok katlı ip parkurları, yerçekimsiz ortam, fırtına ve deprem simülatörleri, uzay mekiği kapsülü ve astronot kıyafetleri, sanal gerçeklik gibi çok çeşitli bölümler bulunuyor.
Ters duran sadece bir bina değil. Müze çevresindeki ağaçlar, sokak lambaları ve elektrik direkleri de tamamen ters duruyor. Wonderworks Güzel Sanatlar Müzesi, farklı ve ilham verici tarzıyla ziyaret edilmeyi hak ediyor.
Dünyanın en ünlü mimari yapılarından Sidney Opera Binası, Sidney şehrinin bir sembolü. Danimarkalı mimar Joern Utzon’un imzasını taşıyan yapı, 2007 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yerini aldı.
Sidney Opera Binası, şehrin kültür ve sanat yaşamının nabzını tutarken, tasarımıyla da oldukça dikkat çekiyor. Mimar Joern Utzon, Sidney Opera Binası’nın tasarımında ceviz ve palmiye ağaçları, deniz kabukları, bulutların formları, kuşların kanatları, yatların yelkenleri ile Meksika’daki Maya ve Aztek tapınaklarından ilham almış. Sidney Opera Binası’na baktığınızda, her bir kabuğun mavi derin okyanustan çıkan beyaz yelkenler gibi göründüğünü fark ediyorsunuz. Mimar Utzon da bu görünümü amaçlamış ve ikonik çatı için İsveç’ten 1 milyon 56 bin beyaz seramik fayans tedarik etmiş.
İnşasına 1959’da başlanan ve resmi olarak 1973’te Kraliçe II Elizabeth tarafından açılan Sidney Opera Binası, Avustralya’nın dünyaca tanınan sembol yapısı olmakla birlikte ülkenin yaratıcı ve teknik başarısı olarak da kabul ediliyor.
Sidney Opera Binası’nın içi de dışı kadar göz alıcı. 2.500 kişiyi aşkın kapasiteli bir konser alanı ve 1.500 koltuk kapasiteli Joan Sutherland Tiyatrosu’nu içerisinde barındıran binada, şehrin tüm insanları kültür-sanat faaliyetlerini keyifle sürdürüyor.
Dev bir sepet şeklindeki bina, dünyanın büyük sepet üreticilerinden olan Longaberger Headquarters şirketine ait. El yapımı sepetler, büyük bir sepeti anımsatan bu bina içerisinde üretiliyor. 180 bin metrekare genişliğindeki yemyeşil bir bahçe üzerinde konumlanan ve piknik sepeti görünümünde olan bina, Amerika’nın Ohio eyaletinde yer alıyor.
Binanın hikayesi de oldukça ilgi çekici. Şirketin kurucusu Dave Longaberger, yeni yapılacak şirket binasının, ilk bakışta kendilerine ait olduğunun anlaşılmasını istiyor. Böylece bina, şirketin ürettiği sepetlerin 160 kat büyük bir kopyası olarak tasarlanıyor. Sepetin saplarını oluşturan çelik konstrüksiyon tam 150 ton ağırlığa sahip.
Hem tasarımı hem de inşasıyla birçok mimari ödüle layık görülen Sepet Binası, sektöre ve insanlara ilham vermeye devam ediyor.
La Sagrada Familia herkes tarafından biliniyor olsa da ilginç mimariler demişken, bu etkileyici yapıdan bahsetmemek olmaz. Kutsal Aile anlamını taşıyan La Sagrada Familia Bazilikası, İspanya'nın Barselona şehrinde bulunuyor. Halk arasında ‘’bitmeyen kilise’’ olarak anılan mimarinin hikayesi fazlasıyla etkileyici.
Bazilikanın başlangıç tarihi 1882 yılına dayanıyor. Yapının ilk mimarı Francisco de Paula del Villar’ın kilisenin destekçileri ile anlaşmazlıklar yaşaması üzerine, modern mimarinin öncülerinden Antoni Gaudi, 1883 yılında projeye katılıyor. Kuleleri tasarladıktan sonra bu kulelerin gezginler için mükemmel bir karşılama olacağına ve kulelerin tepesindeki süslemelerin cennet ile yeryüzü arasındaki bağlantıyı sağlayacağına inanan Gaudi, bazilikadaki büyük kulelerden sadece bir tanesinin bitimini görebiliyor.
Bu uzun süreçte fon bulma sıkıntısı ve diğer sebeplerden ötürü inşaat, birçok kez kesintiye uğruyor. Bazilikanın yapısı öyle uzun sürüyor ki, henüz inşaatı tamamlanmadan yapının ilk inşa edilen parçaları restore edilecek duruma geliyor. Bu doğrultuda ‘’tarihte yapımı tamamlanmadan restore edilen tek yapı’’ unvanına sahip oluyor.
La Sagrada Familia, UNESCO tarafından "Antoni Gaudí'nin Eserleri" adı ile dünya mirası olarak ilan edilen yapılar arasında bulunuyor.
Bugün 135. yılında olan ve yardımseverlerin fonlarıyla yapımına devam edilen bazilikanın, 2028 yılında tamamlanması öngörülüyor. Mimarisi ve hikayesiyle büyük bir merak uyandıran bazilika, farklı mimariler arasında yerini alıyor.
Hollanda’nın Rotterdam şehrindeki Küp Evler (Kubuswoningen), şehrin en ikonik yerlerinden biri.
II. Dünya Savaşı sonrasında Rotterdam’ın Oude Haven bölgesindeki binaların yıkılması sonucunda, Piet Blom bu bölgeye yeniden bir mimari kimlik kazandırmak için görevlendirilmiş.
Küp Evler, ilk başta 55 tane planlanmış olsa da şu ana kadar 38’i küçük, 2’si süper küp olmak üzere toplam 40 adet inşa edildi. Her bir küp farklı açılarda tasarlandığı için yapıların içinde hava akışı kolayca sağlanabiliyor. Tam olarak 45 derece eğimli küplerden oluşan evler, dünyanın en ilginç mimarileri arasında yer alıyor.
Moskova’nın simgesi ve Kızıl Meydan’ın rengi Aziz Vasil Katedrali, aslında herkesin gözünde canlandırabileceği kadar ünlü bir mimari yapı. UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde bulunan katedral, renkleri ve zengin kabartmalarıyla oldukça dikkat çekiyor.
Birbirinden farklı görüntüde, renkte ve uzunlukta olan kubbelerin her biri, bir kiliseyi temsil ediyor. İtalyan mimar Barma tarafından inşa edilen katedralin ortasındaki en gösterişli kubbenin, 65 metre yüksekliğinde olduğu ve altından yapıldığı biliniyor.
1555 yılında Rus Devleti’nin Kazan ve Astrahan hanlıklarına karşı kazandığı zaferleri temsil etmesi için yaptırılan katedral, 1860 yılında farklı ve ilginç bir tasarımla rengarenk boyanmış. Günümüzde müze olarak kapılarını ziyaretçilerine açan Aziz Vasil Katedrali 16. ve 17. yüzyıla ait 400’ü aşkın eseri içerisinde barındırıyor.
Tavan tasarımı, duvar işlemeleri ve aydınlatma sistemi; mimari yapıyı kusursuz yapan detaylar arasında bulunuyor.
Halk arasında Dynamic Tower olarak bilinen bu yapı, Dubai’de bulunuyor. Her biri kendi etrafında dönebilen tam 79 kattan oluşan bu devasa gökdelen, görenlerin dikkatini çekmeyi başarıyor. 441 milyon dolar maliyetle yapılan bu yapının her bir katı fabrikada tek tek üretilmiş; bu sayede Dynamic Tower, dünyanın ilk prefabrik gökdeleni unvanına hak kazanmış.
İçinde oturanlara hareketli mekanlar sağlayan binadaki evler, tüm cephelere dönebiliyor. Burada yaşayan insanlar dairelerinin konumlarını değiştirmek için sesli komut sistemini kullanıyor.
Katlar arasında geçiş sağlamak için beton çekirdeğin içine yerleştirilmiş özel bir asansör bulunuyor. Ayrıca bu asansör sakinleri bu asansörler sayesinde arabalarını istedikleri kata taşıyabiliyor. Kendi elektrik gücünü de kendi üreten Dynamic Tower’da, her katın arasına yatay olarak konumlandırılan 78 rüzgar türbini bulunuyor.
Hamburg’da bulunan Elbphilharmonie, “karma kullanımlı bina” teriminin dünyadaki en güzel örneklerinden biri. Eşsiz bir panoramaya sahip bu mimaride restoranlar, barlar, gişe ve otel lobisinin yanında filarmoni orkestrasının yeni konser salonu ve fuayesi bulunuyor.
Bu yapıyı eşsiz kılan yönlerinden bir tanesi de, cam cephesiyle eski antreponun üzerinde durması. 1875 yılında yapılan Kaispeicher adlı bu antrepo 2. Dünya Savaşı’nda yıkılsa da sonrasında tekrar inşa ediliyor. Cam cephenin parlaklığına; gökyüzünün, suyun ve şehrin diğer mimarilerinin yansıması eşlik ediyor.