Farklı duyularınızı harekete geçiren heyecanlı ve özel anları kolay kolay unutabilir misiniz? Günümüzde yemek yemek de böyle bir noktaya evriliyor. Standartların ötesinde bir mekan ve sunum eşliğinde yenilen yemek; hem göze hem de damağa hitap ederek zihindeki tonlarca anının arasında fark yaratmayı başarıyor. Bu durumun kökeni ise kültürel bir devinime dayanıyor.
Tarih boyunca insanlığın beslenme gerekliliği ve yiyeceklere olan ilgisinin bir sonucu olarak ise yemek kültürü çok farklı bir noktaya ulaşmış durumda. Öyle ki dünyadaki bazı şehirler gastronomi bölgeleri olarak adlandırılıyor. Bunun en önemli nedenleri ise kesinlikle bu şehirlerdeki köklü kültürden beslenen yemeklerin çeşitliliği, restoranların zenginliği ve özgünlüğü.
Özellikle bazı restoranların belirlediği farklı konseptler ve orijinal yemek sunumları da bu zenginliği besliyor. Hatta bu restoranlar, sıra dışı atmosferleri ve sunumlarıyla müşterilerini hayrete düşürüyor. Peki, siz de benzersiz restoranları keşfetmek ve belki bir gün bu restoranlarda yemek yemek ister misiniz?
Türkiye’de ve dünyanın pek çok farklı bölgesinde faaliyet gösteren bu sıra dışı restoranları anlatmadan önce ülkemizdeki restoranların gelişimine ve oluşturdukları kültüre değinmek gerekiyor. Yemek kültürünün ve restoranların gelişimini daha iyi anlamanız için ülkemizdeki restoran kültürüyle ilgili detayları burada bulabilirsiniz.
Türk mutfağı oldukça zengin ve içinde farklı bileşenler bulunduran bir yapıya sahip. Buna bağlı olarak da Türkiye’de restoran işletmeciliği dünya lezzetleriyle etkileşime girerek her geçen gün daha da gelişiyor. Usta-çırak ilişkisiyle sektöre girenler başta olmak üzere üniversitelerdeki gastronomi bölümlerinden ya da özel olarak kurulan aşçılık okullarından yetenekli aşçılar yetişiyor. Bu kişiler de mevcut restoranlarda çalışarak ya da kendi işletmelerini açarak, yeme-içme sektörünün dinamik hale gelmesini sağlıyor.
Özellikle 90’ların sonlarına doğru İstanbul’da hızla çoğalan restoranlar, o günden bu yana yemek ve konsept açısından bir mozaik yaratmış durumda. Türkiye’de restoranların konseptleri ise bulundukları şehre hatta bulundukları semte göre değişiklik gösteriyor. Örneğin; İstanbul’un bazı semtlerinde “fine-dining” denilen misafiri özel hissettirme çabasına sahip restoranlar ağırlıktayken bazı semtlerde geleneksel lokantalara ya da restoran-kafe formatındaki işletmelere sıklıkla rastlanıyor. Sunduğu lezzetler kadar atmosferi ve dekorasyonu ile öne çıkan restoranlar bir şehrin ya da bölgenin/semtin simgesi bile olabiliyor.
Kısacası Türkiye’deki restoran kültürü, yetenekli aşçılar ve dünya mutfaklarının da etkisiyle beraber hızla gelişmeye devam ediyor. Aslında dünya üzerinde de durum çok farklı değil. Farklı hizmet şekillerinin ve trendlerin devreye girmesiyle birlikte çok farklı restoran çeşitleri ortaya çıkıyor. Ayrıca yemek yeme üzerindeki algı da dikkate değer bir değişime uğruyor.
Dünya düzeni değişiyor. Yeni şeyler deneyimlemek, anda kalmak modern insanın temel arzusunu oluşturmaya başlıyor. Bahsedilen bu değişim sonucunda da, restoranlara artık “deneyim” gözüyle bakılıyor. Elbette ki amaç lezzetli ve tatmin edici bir yemek yemek olsa da restoranın içinde iyi hissetmek ya da rutinlerin dışına çıkarak yemek yemek müşterilerin gözünde son derece önemli. Özellikle gurme ruhlu ve yemek yemeyi sadece doymaktan ibaret görmeyen kişiler için farklı atmosferlere ve menülere sahip restoranlar adeta yepyeni keşif noktaları. Hatta kimi zaman seyahat planları bile bu restoranları keşfetme çerçevesinde planlanabiliyor.
Peki, Türkiye’de ve dünyada müşterilerine sundukları benzersiz deneyimlerle kendilerini farklılaştıran restoranlar hangileri?
Kuzey Ege’nin doğal güzelliği ve sakinliği ile en özel ilçelerinden biri de Ayvalık. Kendisine bağlı 22 tane ada bulunan Ayvalık’ın Cunda Adası ise bu adaların hem en büyüğü hem de yerleşime açık olan tek adası. Diğer adalar, milli park ilan edildiği için yerleşim yasak.
Ayvalık’ta bulunan Trata’nın şefi Tayfun Gökşin de aslında Cundalı. Kalabalıktan uzaklaşmak için ortaya çıkardığı Trata, “özgür” konseptiyle dikkat çeken bir restoran. Onu standart restoranlardan ayıran en önemli nokta ise gezici restoran mantığıyla çalışması. Yani kapısında Trata tabelasının asılı olduğu belirli bir yerin olmaması. Şef Tayfun Gökşin, misafirleri için gün batımının en güzel izlendiği yerleri rüzgarının yönünü de hesaba katarak araştırıyor ve böylece her yemeğin huzur dolu farklı bir koyda yenmesini sağlıyor.
Trata, rezervasyon mantığıyla çalışan bir restoran. Ayvalık’ın keşfedilmemiş güzel ve sakin koylarında sevdiklerinizle yemek yemek için Instagram (@trata.ayvalik) üzerinden iletişime geçebilirsiniz.
Yemek yemeyi bir keşif alanı olarak gören herkesin deneyimlemesi gereken konseptlerden biri de “Karanlıkta Yemek”. Karanlıkta Yemek, bir yemek deneyiminin ötesinde üzerinde incelikle düşünülmüş bir proje. Karanlık İşler ekibinin organize ettiği bu proje, görme yetisinin olmaması durumuyla empati kurulmasının yanı sıra sahip olunan diğer duyularla yediğiniz yemeği, içtiğiniz içeceği ve çevrenizi algılamak için çabalamanızı hedefliyor. Yaklaşık 3 saat süren bu yemekte, parmak uçlarınızda masaya dokunup yemeklerin kokusunu ve tadını çok daha farklı bir boyutta hissedebiliyorsunuz.
Bu farklı ve esrarengiz deneyime ulaşmak için ise Karanlıkta Yemek sitesini ziyaret edebilir, rezervasyon için info@karanliktayemek.com’a mail atabilirsiniz.
Lindesnes-Norveç’te kurulan Under, ilginç bir konsepte ev sahipliği yapıyor. Burası hem deniz yaşamının incelendiği bir araştırma merkezi hem de bir restoran!
Deniz seviyesinin 5 metre altında bulunan restoran, tek parça taştan inşa edilmiş. Deniz altına bakan tarafta ise 11 metre genişliğinde ve 4 metre uzunluğunda devasa bir cam bulunuyor. Deniz yaşamının en iyi şekilde izlenebilmesi için yansımaları engelleyecek şekilde 380 LED lambadan oluşan aydınlatma sistemi tavana monte edilmiş. Bu sayede yemek yemeye gelen misafirler deniz altının tüm güzelliğini çıplak gözle seyredebilme fırsatını yakalıyor. Restoranın içindeki ışık, dışarıdaki ışık durumuna göre ayarlanarak loş ama yeterli derecede aydınlık sağlıyor.
Bunların yanında Avrupa’nın ilk su altı restoranı olan yapı, zorlu hava koşullarına ve büyük dalgalara dayanıklı bir şekilde tasarlanmış.
Kuzey Atlantik’in buzlu sularını yemek yerken keyifle izleyebileceğiniz sıra dışı bir deneyim için burayı ziyaret edebilirsiniz.
Dünyadaki sıra dışı restoranlardan bahsederken 2006 yılında kurulan Dinner in the Sky, kesinlikle es geçilemez. Havada 160 fitlik vince asılı duran bir masaya sahip olan restoran, yemeğiniz boyunca emniyet kemerinizin de devamlı takılı olmasını zorunlu tutuyor. Konuklarını gökyüzünün büyülü dünyasında ağırlayan restoranda servis personeli de sizinle birlikte yükseğe çıkıyor.
Dinner in the Sky, aile ya da arkadaş yemekleri kadar özel geceler ya da önemli iş yemekleri için de farklı ve iddialı bir adres. Üstelik restoran kutlama yapacağınız konuya göre (Gökyüzünde evlilik, gökyüzünde doğum günü vs.) size farklı konseptler ve çözüm sunmasıyla da oldukça müşteri odaklı.
Merkezi Belçika olan bu restoran konsepti aynı zamanda Avustralya, Japonya, Dubai, Hindistan, Amerika Birleşik Devletleri, Güney Afrika Cumhuriyeti, Meksika, Kanada ve Çin gibi ülkelerde de hizmet veriyor.
Dinner in the Sky konseptinin hizmet verdiği şehirlere seyahat ederseniz ömür boyunca unutamayacağınız bir yemek deneyimi için restoranın iletişim sayfasını ziyaret edebilirsiniz.
Dünyanın en iyi restoranları arasında gösterilen Fat Duck, diğerleri gibi gökyüzünde ya da deniz altında bir yemek deneyimi sunmasa da deneysel yemekleri ve sunumlarıyla oldukça sıra dışı. Herhangi bir gastronomi eğitimi bulunmayan Heston Blumenthal’ın Bray Kasabası’nda küçücük bir pub’ı devralmasıyla başlayan yolculuk, zamanla bu restoranı moleküler gastronomi alanında zirveye taşıyor.
Heston Blumenthal, yemekler üzerinde bir bilim adamı gibi çalışıyor ve inanılmaz tatlar elde ediyor. Restoranın menüsünde de bu değişik lezzetlerin nereden ortaya çıktığı ve nelerden etkilendiğini açıklayan kısa hikayeler var. Öyle ki yemeklerin hikayelerinde çok eski yıllardaki bir yemek kitabından yapılan alıntıyı bile görebilirsiniz.
Fat Duck’taki yemeklerin hikayelerini keşfetmek, görsel şölene şahit olmak ve benzersiz lezzetleri tatmak istiyorsanız rezervasyon sayfasını ziyaret edebilirsiniz.
Aslında sadece Hindistan’da değil, Malezya, Singapur ve Avustralya’da da hizmet veren Annalakshmi bir vejetaryen restoran. Sağlıklı yemekler pişiren bu restoranı ilginç yapan birkaç nokta bulunuyor. Bu noktalardan ilki ise restoranın mistik bir felsefeye sahip olması. Hindistan’da bulunan Güzel Sanatlar Tapınağı adına faaliyetlerini sürdüren restoranın geliriyle sosyal sorumluluk faaliyetleri yerine getiriliyor.
Annalakshmi’nin leziz ve vejetaryen yemeklerini tatmak için ise iletişim sayfalarına göz atabilirsiniz.
Zanzibar’ın Michamwi Pingwe yarımadasında yer alan ve 2010 yılına kadar balıkçı barınağı olarak kullanılan The Rock, bu tarihten sonra restorana dönüştürülüyor. Bu restoranı sıra dışı yapan şey ise gelgit olayıyla olan bağlantısı. Gelgitin yüksek olduğu dönemlerde okyanus sularının ortasında kalan restoran, gelgit düşük olduğunda ise yürüyerek gidilen bir yere dönüşüyor. Yüksek gelgit döneminde restorana ulaşım tekne ile sağlanıyor. Fakat her koşulda eşsiz bir okyanus manzarası misafirleri bekliyor.
The Rock hakkında bilgi almak ve rezervasyon için iletişime geçmek için iletişim sayfalarını ziyaret edebilirsiniz.
Sonuç olarak Türkiye’nin ve dünyanın farklı noktalarında yer alan birbirinden ilginç, düşünülmüş konseptlere sahip restoranlar, deneyimin ne kadar önemli bir hale geldiğini kanıtlar nitelikte. Hepsi belli bir felsefe çerçevesinde oluşturulmuş bu sıra dışı restoranları ziyaret ederek unutulmaz deneyimler ve anlar biriktirebilirsiniz.