Dünyayı saran pandemi nedeniyle kalabalıklardan ve açık havadan uzak durduğumuz bu günlerde kendimize keyifli bir alan yaratma ihtiyacı hissediyor olabilirsiniz. Bu keyifli alanda iç mekan bitkileri, iyi hissetmemiz için ihtiyacımız olan bir arkadaş olabilir.
Bu yazımızda kışın evde kolayca bakabileceğiniz bitkileri sizler için bir araya getirdik ve ‘Rootatelier’ kurucusu Begüm Zaimoğlu ile merak ettiklerimizi sorduğumuz bir röportaj yaptık.
Röportajımıza geçmeden önce editörlerimizin hazırladığı ve sizleri doğanın en güzel rengi yeşilin içerisinde biraz gezdirmek istiyoruz.
Bakımı kolay iç mekan bitkilerinden olan Paşa Kılıcı görsel olarak etkileyicidir. Adını uzun, giderek sivrilen, sert yapraklarından alır. İç mekanlara oksijen sağlama açısından diğer bitkilerden çok daha etkilidir. Gölgeli ve az ışıklı yerlere adapte olup, ışığın fazla olduğu alanda daha iyi bir gelişme sağlar. Dayanıklı bir bitki olduğu için bakımı oldukça kolaydır. Eğer evinizde fazla bakım istemeyen ve evin birçok yerinde değerlendirebileceğiniz bir bitki istiyorsanız Paşa Kılıcı en uygun seçeneklerden biri olacaktır.
Bilinen diğer adı Monstera’dır. Uzun saplı koyu yeşil bir bir bitki olan Deve tabanı, güneşi sever ancak doğrudan güneşe dayanıklı bir bitki değildir. Bu nedenle doğrudan güneş ışığı almayan bir yerde yetiştirilmelidir. Son yılların popüler ve bakımı en zahmetsiz iç mekan bitkilerinden biridir.
Yılan derisi Afrika kökenli, dayanıklı bir bitkidir. Değişik ve renkli yaprakları ile en sık tercih edilen sukulent türlerinden bir tanesidir. Zebra sukulenti olarak da bilinen bitki, kış aylarında ayda bir kez sulanmalıdır. Yılan derisi çiçeği fazla güneşi sevmez ancak aydınlık bir odada olmalıdır. Kış güneşi ve yarı gölge ortamlar onun için idealdir. Neredeyse hiç bakım istemeyen kış bitkilerinden biridir.
En büyük ilhamını doğanın kendisinden alan ve bitkiler ile insanlar arasında empati köprüsü kurmayı hedefleyen ‘Root’ markasının kurucusu Begüm Zaimoğlu’nun bizlere ekibinden ve çalışmalarından bahsettiği röportajımız sizlerle. Keyifli okumalar dileriz.
Root Atelier sadece bir dükkan değil; hepimizin ‘köklendiği’ bir yer. Çünkü Root Atelier’in ilham aldığı şey yeşil işbirliğini şehre taşımak ve ulaşılabilir kılmak. Yeşili hayatımıza ve yaşam alanlarımıza yakınlaştırmak aslında, onun ayrılmaz bir parçası olduğumuzu hatırlatmaktır. Root’tan Root Atelier’e geldiğimiz yolun başlangıcı da buna dayanıyor. Atelier’den önce kendi evim hem atölyem hem de bitkilerle ilgili workshopların yapıldığı yerdi. Yaşam alanımla işimi paylaşmayı seviyordum, ancak artık Root Atelier ile daha büyük ve ulaşılabilir bir aileyiz.
İlham kaynağım değişen ve dönüşen her şey. Gördüğüm ve özümsediğim ve bana cesaret veren ilk şey doğanın kendisi oldu. Kullandığım malzemelerdeki önceliğim her zaman doğal olması ve malzemenin zamanla değişim döngüsüne girmesidir. Bu yüzden genellikle pirinç, ahşap ve canlı materyaller tercih ederim. Marka, yaşamın döngüsü ve süreçteki dönüşümü sırasında, görünmeyen, toprak altında kalan kısmın, yani ‘KÖK’ün her daim sade ve güçlü olduğundan yola çıkarak ‘ROOT’ ismini almıştır.
Aslında her şey sadece bir bitki seçmekle başlıyor. Bitkiyi yaşam alanınıza dahil etmekle beraber hikaye gittikçe kökleniyor. ‘Bitki yaşam alanıma uyum sağlayabilecek mi ya da yaşam alanıma bitkiyi dahil edebilecek miyim’ gibi sorular aklınıza takılabilir. ‘Bitkilerle Doğru İlişki’ workshopı tam olarak bundan yola çıkılarak hayata geçen bir etkinlik. Bu workshopla bitkilerin canlı birer varlık olduklarını, birbirlerinden benzersiz huylarının, özelliklerinin ve hayatta kalma şartlarının olduğunu hatırlıyoruz. Sizi onların dünyasına davet edip, onlarla ‘doğru’ ilişki kurmanızı yani yaşamlarına ortak olmanız için bir davet. Su, ışık, toprak ve bakım konusunda 4 pilot bitki üzerinden benzersiz bitkilerin doğal süreçlerine katılıyoruz. Etkinlik sonunda herkes kendi ektiği bitkiyle etkinlikten ayrılıyor.
Kendi dönüşüm ve gelişimimiz kendi kişisel alanımızda başlıyor. Bir peyzaj mimarı olarak insanların kendi alanlarında, kendilerine ait bir yaşam alanı yaratırken, bu sürecin gelişimine ortak olan en yakın dokunuş doğadan, yani bitkilerden geliyor. Şehir yaşamında bu dokunuştan kopmamak çok önemli. Peyzaj mimarisi aslında dış mekana odaklanıyor. Yaşam alanlarımız ve bize ait olan yer kendi alanlarımız, iç dünyamıza sığındığımız alanlar yani evlerimiz. Beton yapıların yeşil alanları daraltması sonucunda yeşille olan bağımızı koparmamak için uğraşan Root’un amacı; tamamen sürdürülebilir botanik tasarımı kendi alanlarımıza, evlerimize sığdırmak.
Toprağa dokunmak, bitki ekip biçmek doğanın dönüşümüne bizi ortak ediyor. Bitkilerin gelişim sürecine ortak olduğunuzda; yapraklarının yeşerdiğini, mevsimlere bağlı su ihtiyacı ve zamanla büyüme hızının değişimini gözlemleyebilirsiniz. Çünkü bitkiler evi mobilyalarla dolu olmaktan çıkarıp, yaşayan ve bize ait olan mekanlar haline getiriyor.
Bu güzel röportaj için Begüm Zaimoğlu ve ekibine, fotoğraflar için ise Can Şerefoğlu ve Fidan Kandemir’e çok teşekkür ederiz.