15.01.2019
Her şey, seksen beş yıl kadar önce başladı. Camden, New Jersey'de yaşayan Richard Hollingshead, 1933 yılının Haziran ayında, insanların yalnızca arabalarıyla gidip izleyebileceği bir sinema salonu açtı. Salon derken, tabii ki de onca arabanın sığması için sinema ekranı açık alana kuruldu. Seyirciler araba başına 25 sent ödeyerek, açık havada ve de arabalarında ilk filmlerini izlediler.
Hollingshead akıllıydı. Yaşadığı ülkenin arabalara olan aşkını çok iyi biliyordu. Hatta kendisi de araba parçaları satıyordu. İşin bu kadar içindeyken ve annesinden dolayı, aklında bir ampül yandı. Dolayısıyla arabalı sinemalar için Hollingshead'in annesine de kenardan köşeden teşekkür etsek yeridir.
Nedeni de şu: Richard Hollingshead'in annesi kiloları yüzünden sinema salonlarındaki standart koltuklarda pek rahat edemediği için, oğlunun aklına bir fikir gelir. Evlerinin arka bahçesinde annesini iki ağacın tam ortasında arabasına oturtur. Bu iki ağacın arasına da beyaz bir örtü gerdirir. Evindeki projeksiyon makinesini de arabanın arkasından örtüye yansıtır. Eh, gerisini zaten biliyorsunuz. Aşağıdaysa arabalı sinema kültürünün tepe yaptığı zamanlar olan 1950'li yıllarda, film arasında yayınlanan klasik reklamları izleyebilirisiniz.
Arabalı sinemalardan hemen önce, insanların arabalarını park etmeden yemek alabilecekleri 'restoranlar' vardı. İlki 1921'de Teksas'ta açılan bu tip restoranlara, arabanızla gelip, içinden çıkmadan yemeğinizi yiyebiliyordunuz. Ama 'Drive-In' restoran kültürü 1940'lı yılların sonlarında evrim geçirerek 'Drive-Thru'lara dönüştü. Kaliforniya'nın araba servisli restoranları içerisinde her daim bir numara olan In-N-Out gibi birçok yer, 1950'lerin ABD'sini ve ülkenin gastronomi kültürünü neredeyse ele geçirdi bile diyebiliriz. Hatta artık ABD'de ünlü kahve zincirlerinin bile 'Drive-Thru'su bulunmakta.