12.10.2018
BBC Two yapımı, Netflix‘te de bulabileceğiniz The World’s Most Extraordinary Homes (Dünyanın En Olağandışı Evleri) boyunca size ödüllü mimar Piers Taylorve oyuncu Caroline Quentin eşlik ediyor. Bu ikilinin ortak noktası, mimarisiyle, bulunduğu yerle, duvarlarında veya çatısında kullanılan malzemeyle ya da aklınıza bile gelmeyecek herhangi bir özelliğiyle sıradandan olabildiğine uzak konutlara heyecanla yaklaşıyor olmaları. Karakterlerindeki zıtlıklarınsa onları izlemesi ve dinlemesi çok eğlenceli bir ikili haline getirdiğini henüz ilk bölümden anlayacaksınız.
The World’s Most Extraordinary Homes‘un ilk sezonu, dört bölümden oluşuyor ve Dağ, Orman, Sahil ve Yeraltı başlıklarıyla konsept konsept ilerleyen bu bölümler boyunca, dünyanın farklı noktalarından 4’er eve konuk ediyor sizi. İsviçre Alpleri’nden Yeni Zelanda koylarına, Madrid’in ormanlarından Arizona’nın çöllerine Piers ve Caroline ile gezerken, mimarinin kafanızdaki tanımını silbaştan yeniliyorsunuz. Mimarinin dış görünüşten ve devrimci çizimlerden ibaret olmadığını, boşluğu, ışığı, rüzgarı, yeryüzü şekillerini, insanların yaşam biçimlerini bir bir düşünerek işlevsel ve ayrıntıcı bir yaklaşıma sahip olması gerektiğini öğreniyorsunuz. Her bölümde ve her alt bölümde, önce ikiliyle eve yolculuk ediyor, onlarla tüm evi geziyorsunuz. Piers’den mimari detayları, neyin neden o şekilde olduğunu, bunların nasıl avantajlar sağladığını olabildiğine basit bir şekilde anlatıyor. Hayat dolu esprileri ve pozitif enerjisiyle Caroline ise o evde bulunmanın yaşattığı deneyimi, sanki onun yanındaymışınız gibi kavramanızı sağlıyor. Son olarak evin sahipleri ve/veya mimarlarıyla gerçekleştirdikleri sohbette evin proje aşamasından bugününe olan hikâyesini ve duygusal, maddi arkaplanını dinliyorsunuz.
Dizi boyunca Piers ve Caroline’ın defalarca tekrarladığı “extraordinary / olağandışı” sözcüğü, kullanıldığı her noktada yerli yerine oturuyor, başlıktaki yerini de hak ediyor. Bu dizide, emekliye ayrılmış bir Boeing 747’nin nasıl bir dağ evine dönüştüğüne, tek bir ağaç kesmeden ormanın ortasına nasıl bir ev yapıldığına, sadece teleferikle ulaşılabilen bir dağ köyünde nasıl 24 saatte bir ev inşa edildiğine, %80’i yerin altında olan bir evin nasıl doğal ışıktan mahrum kalmadığına şahit oluyorsunuz.
The World’s Most Extraordinary Homes‘un ikinci sezonu, hem macerayı hem de dünya turunu biraz daha uzatıyor ve sekiz ülkeye ayrılmış sekiz bölümde sırasıyla İsviçre, Portekiz, Japonya, ABD, İspanya, Hindistan, Norveç ve İsrail’deki mimari harikası konutları geziyor.
Hayalinizdeki evi daha önce bir başkası hayal etmiş mi görmek, mimariye biraz da aşık olmak ve birkaç saatte dünyanın en etkileyici konutlarını bir arada görmek için bu belgesel diziyi bir an önce izlemeye başlayın!