Koku aynı zamanda canlılar dünyasında önemli bir haberleşme aracıdır. Mükemmel bir sinyaldir ve bitkilerden diğer birçok canlıya kadar koku sayesinde haberleşen canlılar evrenin gizli diliyle var olurlar.
Koku, Latince “fumum” olarak bilinir. Fumum kelimesi ise günlük kullanımda “duman” anlamına gelir. Parfüm kelimesi ise buradan yola çıkarak, Latince tümüyle uçucu anlamına gelen per fumum sözcüğünden türemiştir.
Peki kokular nasıl ortaya çıkmıştır?
Kokunun tarihteki yolculuğuna tanıklık etmek ve parfümlerin hayatımıza nasıl girdiğini anlamak için kısa bir yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?
Kokuların dünyasına dair ilk çalışmayı Atinalı Theophrastus yapar. Bir gözlemci ve koleksiyoncu olan Theophrastus 500'e yakın bitkinin morfolojik özelliklerini birçoğunu da resimleyerek ortaya koymuş ve Atina'da bir botanik bahçesinde tıbbi bitkileri yetiştirmiştir. Aristoteles'in hayvanlar dünyasıyla ilgili sınıflamasını, bitkileri de kapsayacak şekilde genişletmiştir. Bitkiler ve kokuları üzerine yaptığı çalışmalarla “Botaniğin Babası” unvanını alan Theophrastus’un kokulara ve bitkilere olan tutkusu aynı zamanda öğrencisi olan Makedonyalı Büyük İskender’i de etkisi altına alır. Büyük İskender meşhur Asya seferi sırasında karşılaştığı ilginç bitkileri ve kokulu nesneleri hocası Theophrastus’a yollar. Theophrastus bu nesneler üzerinde yaptığı incelemelerin ardından dokuz ciltlik “De Causis Plantarum” (Bitkiler Üzerine İncelemeler) ve iki ciltlik “De Historia Plantarum” (Bitkilerin Tarihi Hakkında) isimli eserlerini yazar. Theophrastus’un yazdığı bu eserler günümüze kadar koku ve bitki uzmanlarının temel başvuru kaynağı olmuştur. Theophrastus’un çalışmaları Roma medeniyeti üzerinde de derin etkiler bırakarak Romalı kültüründe kokuyu özel bir çalışma alanına dönüştürür. Roma hamamlarından saraylarına, kumaş imalathanelerinden kiliselerine kadar her yerde koku özel bir araç olarak kullanılır.
Kokuyu algılamak ve etkisini anlamak iki süreçte gerçekleşir: Fizyolojik Faz ve Psikolojik Faz. Fizyolojik Faz; kokunun daha fiziksel olarak işlendiği süreç yani burunda bulunan stimulus bölgesi boyunca bulunan nöronların, mukus tarafından çözünen molekülleri algılayıp beyne iletmesi evresidir. Psikolojik Faz ise; kokunun psikolojik açıdan algılanması evresi ve en çok ilgi gören, evrimsel gelişime en çok destek veren fazlardan biri olarak tanımlanır.
Kokunun özelikle psikolojik faz evresinin etkisi çok eski medeniyetlere ve dinlere kadar uzanmaktadır. Müslüman mimarların çalışmalarında, kokunun duygusal geçiş sağlamasından dolayı, ikna, manipüle etme gibi alanlarda aracı enstrüman olarak kullanıldığını görebiliriz. Evliya Çelebi bu tekniğe uygun bir çalışmayı Amida(Diyarbakır) seyahati sırasında, İpariye Camii’nin inşaatında minare harcına “misk” tozu ekleyerek özellikle sabah gün doğumuyla birlikte sabah ezanına imani bir kokunun eşlik edip müminleri mest ettiğini söyler.
Yahudilik ve Hristiyanlıkta da koku, insanların yaşamında önemliydi. Tevrat’ta ayrıntılı parfüm tariflerinin yer alması, kokunun Yahudilikteki yaygınlığını gösteriyor. Eski medeniyetlerde ve dinlerde üretilen yağların niteliği, aynı zamanda toplumdaki statüleri de belirleyici bir role sahiptir. Günümüzde “mesh yağı” olarak bilinen yağ, sadece asillerin, yüksek din adamlarının kullandığı bir kokudur. Mesh kelimesinin İbranicede “ovmak, tatbik etmek” manalarında kullanılması da, günümüzde sıkça kullandığımız “masaj” kelimesine çıkması ve masaj yapılırken özel kokuların, yağların kullanılmasının da buradan geldiğini doğrulayabilir.
İlk olarak Antik Mısır döneminde kullanıldığı bilinen parfümler, dini törenlerde kokulu bitki ve çiçeklerden elde edilen hoş kokulu yağları tütsü ile birlikte tanrıları memnun etmek üzere kullanılmıştır. Eski Mısırlılar güzel kokuları yaşamın ötesine de taşıma isteğiyle ölülerini güzel kokulu yağlar ile mumyalayıp, mezarlarına armağan olarak kokulu yağlar ve kremlerle koymuşlardır. Mısırlılardan Perslere geçen parfüm mirası, siyasi statünün göstergesi olarak kullanıyordu. Persler o kadar çok parfüm kullanırlarmış ki, o dönemdeki kralların parfüm şişeleriyle resmedilmesi normal karşılanırdı. Yunanlılar ve Romalıların İran’ı ele geçirmesiyle birlikte, parfüm bir sanat olarak görülmeye başlanmış. Yavaşça dünyaya yayılan parfüm, 1190 yılında Paris’e geldiğinde ticari olarak gelişmeye başlamış ve şu andaki dev sektör halini almıştır.
Bildiğimiz anlamdaki ilk parfümü, yani alkol solüsyonunda aromalı yağlarla oluşturulan parfümü dünya ile ilk tanıştıran Macarlar olmuştur. 14. yüzyılda, 1370 yılında yapılan ve güzelliğiyle ünlü Macar Kraliçesi Elisabeth Von Ungar’e atfedilen ve Avrupa’da Macar Suyu olarak bilinen parfüm, esans ve biberiye yağı ile alkol karışımından elde edilmiş, lavanta yağı ile zenginleştirilmiş, taze kekik gibi doğal aromalar içermekteydi.
Macar suyu günümüzde hala üretilmektedir. 14. yy’da Fransa’nın güneyinde başlamış olan hoş kokulu çiçeklerin ekimi, zamanla büyük bir sanayiye dönüşmüş ve Fransa kısa sürede, parfüm imalatının Avrupa merkezi olmuştur.
İnsanlar koku ihtiyaçlarını 19. yy başlarına kadar bitki ve çiçeklerden elde ettikleri kokulu yağlar ile karşılamışlardır. Modern parfümeri 1806’da Jean Maria Farina tarafından Eau de Cologne’un üretilmesi ile başlamıştır. Daha sonra Köln Tıp Fakültesi’nin bu kokuyu tıbbi ürün olarak onaylamasının ardından kolonya Avrupa’da yaygınlaşmıştır. Kolonya ilk geliştirildiği yıllarda tıbbi amaçla kullanılıyordu. Köln’de 1799’da üretilmeye başlanan “4711” adlı kolonya markası, üretimi günümüzde de devam eden en eski kolonya markasıdır.