Öte yandan keşfedilmiş ama deneyimlenmesi mümkün olmayan yerler de var. Teknoloji sayesinde gezegenimizdeki birçok doğal güzellikten artık daha hızlı ve hatta anında haberdar oluyoruz. Sosyal ağlar sayesinde ziyaret edilebilecek yerler hakkında birçok bilgi ediniyoruz ve aynı şekilde internet aracılığıyla insanların seyahat deneyimlerini anlık takip edebiliyoruz. Bunun sonucunda da hiç aklımızda olmayan yerler hakkında fikir sahibi olabiliyoruz, fotoğraflara bakıp yeni rotaların hayalini kurabiliyoruz. Özellikle seyahat tutkunları beğendikleri lokasyonları hemen görülecek yerler listelerine ekleyip plan hazırlıklarına başlamak isteyebilirler.
Dünyanın dört bir yanındaki arkeologlar için adeta bir hazine olan Lascaux Mağaraları, Fransa’da yer alıyor. Burayı önemli kılan temel unsur, mağaralarda yer alan tarih öncesine ait resimler. Günümüzde bile hala canlı görünen Paleolitik öğeler taşıyan bu resim serisinde; sığır, geyik, bizon ve daha pek çok hayvanın betimlendiği görülüyor. Arkeologlar, insanların antik değere sahip bu resimleri yok edebileceğine inandığından dolayı mağaralar 1963 tarihinden beri halka kapalı.
İzlanda'nın güney kıyılarında yer alan bu ada, dört yıl süren volkanik patlamalar sonucu oluşmuş oldukça küçük bir adadır. Oluşumundan beri korunan bu ada aynı zamanda bir su kaynağıdır. Surtsey ayrıca gezegendeki en yeni ada olma ününe de sahip. İnsan müdahalesinin adadaki ekolojik dengeyi bozacağına inanıldığı için Surtsey Adası, günümüzde sadece sınırlı sayıda bilim insanına ve jeologlara açık. Surtsey Adası’na araştırma amacı dışında girilemiyor olsa da birçok diğer canlıya ev sahipliği yapıyor. Bilim insanları adayı incelemeye başladıkları 1964’ten günümüze kadar okyanus akıntıları tarafından taşınan tohumların gelişini, küf, bakteri, mantar ve damarlı bitkilerin ortaya çıkışını gözlemlediler. Surtsey’de seksen dokuz kuş türü kaydedilirken, 141 hektarlık bir alana sahip olan bu ada da aynı zamanda 335 omurgasız tür bulunuyor.
Tapınak kültürünün popüler olduğu ülkelerden biri olan Japonya’da toplamda 80.000 adet tapınak bulunmakta. Bu tapınakların arasında en önemlilerinden biri Ise Grand Shrine’dır. 2000 yıl önce imparator Suinin’in kızı Yamatohime-no-mikoto, tanrıça Amaterasu’ya ibadet etmek için yola çıkmış. Kalıcı bir yer bulmaya çalıştığından 20 yıl boyunca dolaşmış. Ise’ye geldiğinde burada Amatersu’nun “Burada yaşamak istiyorum.” diyen sesini duymuş. Ve böylelikle burada Naikü’yu kurmuş. Mimari ihtişamından dolayı Japonya'daki en pahalı ve önemli tapınaklardan biri olan Ise Grand Shrine, 8. yüzyıla kadar uzanan Şinto geleneklerini sürdürmek için her 20 yılda bir yeniden inşa edilmekte. Her ne kadar etkileyici ve merak uyandırıcı olsa da eğer kraliyet ailesinin bir üyesi değilseniz Ise Grand Shrine’nın kutsal salonlarına girmenize izin verilmiyor.
Heard Adası, Antarktika ve Madagaskar arasında yer almakta. Dünyanın ayak basılmayan ender yerlerinden biri olan bu ada aslında Avustralya'nın bir parçası. Tamamen çorak olan Heard Adası'nda aktif iki volkan bulunuyor ve volkanik patlamalar sonucu meydana gelen kireçtaşlarına çokça rastlanıyor. Avustralya Hükümeti kırılgan ve hassas olan bu doğal çevreyi korumak amacıyla adaya girişi kısıtladığı için Dünyanın ender, bozulmamış ekosistemlerinden birine sahip. 1833 yılında bir İngiliz gemisi tarafından keşfedilen adaya daha sonra Amerikan denizci Kaptan John J. Heard’ün adı verilmiş. Bu adadaki bazı canlılar 19. yüzyılın ikinci yarısına kadar avcılar tarafından avlanıyorken, 20. yüzyılın başından itibaren ise ada büyük ölçüde yalnız bırakıldı. Böylece ada bozulmamış eski haline geri döndü. Günümüzde ise bilimsel araştırma grupları tarafından aralıklı olarak ziyaret edilmekte. Heard Adası fok, kuş, albatros ve penguen popülasyonları için önemli bir yaşam alanı sağlıyor.
Brezilya'da bulunan bu adada, adaya adını veren binlerce ölümcül yılan mevcut. O nedenle de ülkenin en tehlikeli yerlerinden biri olan Yılan Adası'na hiçbir insan ayak basmaya cesaret edemiyor. Hatta Yılan Adası’nı ziyaret etmek o kadar tehlikeli ki, Brezilya hükümeti bu adayı ziyaret etmeyi yasa dışı hale getirmiş. Adada Dünyanın en ölümcül yılanlarından biri olan altın mızrak başlı yılan türü bulunmakta. Bu tür 2 metre uzunluğuna kadar büyüyebilir ve çok hızlı yüzebilir, ayrıca ava ulaşmak için gerekliyse ağaçlara tırmanabilir. Bu arada ada üzerinde 2000 ile 4000 arası yılan olduğu tahmin edilmekte. Yerel bir efsaneye göreyse bu yılanlar adada gömülü olan hazineyi korumak isteyen korsanlar tarafından adaya bırakılmış.
Tüm zamanların en büyük keşiflerinden biri olan Çin’in ilk İmparatoru Qin Shi Huang’a ait mozole, iki bin yıldan daha uzun bir süredir bir piramidin derinliklerinde gömülü bir şekilde gizemini koruyor. 8000 Terrakota askerinin koruduğu bu mezar hala açılmamış olduğundan burası tarihçiler ve arkeologlar için hala detaylı olarak keşfedilememiş. Uzmanlar, havayla temas etmesi halinde her şeyin onarılmaz bir şekilde bozulacağını düşünüyor. Gerçekten de Terrakota ordusunu gün yüzüne çıkarmak için başlangıçta yapılan kazı girişimlerinde, askerlerin üzerinde bulunan verniğin 15 saniye içerisinde soyulmaya başladığı gözlemlenmiş. Bu nedenle çalışmalar durdurulmuş ve buranın ziyaret edilmesi yasaklanmış.
Çek Cumhuriyeti'nin en görkemli ve simge yapılarından biri olan Pravcicka Brana, aynı zamanda Avrupa'nın en büyük kumtaşı kemeridir. 1982'ye kadar ziyarete açık olan bu yapı dünya genelinde birçok turisti kendine hayran bırakmış olsa da sonradan bölgede yaşanan erozyon nedeniyle insanların kemeri ziyaret etmesi kısıtlanmış. Jeologlar bu doğal kumtaşı kemerinin tüm önlemlere rağmen yakında tamamen çökeceğini düşünüyorlar.
Denizli’de yer alan Hierapolis 1988’de UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne girmiş. Türkiye’de en çok ziyaretçi alan ören yerlerinden biri olan bu alan bir dönem Romalıların ölüm tanrısı olan Pluton’a adanmış. 1965 yılında keşfedilen bu yer, Roma İmparatoru Neron dönemindeki büyük depreme kadar Helenistik kentleşme ilkelerine bağlı kalmış. Fakat deprem kuşağı üzerinde bulunduğundan, kentteki birçok yapı gibi burası da büyük zarar görmüş. Üst üste yaşadığı depremlerden etkilenen Hierapolis zaman içerisinde tüm Helenistik niteliğini kaybetmiş. Günümüzde Cehennem Kapısı olarak anılıyor ve hem hassas yapısı hem de bu yapının kapısından giren tüm canlıların hayatını kaybettiği inancı sebebiyle ziyaretçilere kapalıdır.